ABOUT ILAD
 

Kaybolan (Yitirilen) Bir Program Formatı: Radyo Tiyatrosu
Özden Cankaya
Siyasal ve ekonomik yapı, gelişen teknoloji geçen zaman içinde bir toplumdaki kültürel yapıyı da biçimlendiriyor ve değiştiriyor. Bu değişim, Türkiye’de özellikle iletişim alanında somut olarak görülmektedir. Bu çalışmayı yapmamın ana amacı, Türkiye’nin iletişim tarihinde kültürel açıdan önemli olan bir program formatının artık kayboluyor olmasıdır. Birkaç direnen radyo çalışanı ve kültür-sanat adamı dışında “radyo tiyatrosu”na ilgi duyan olduğunu söyleyemeyiz. Oysa, radyo tiyatrosu değişim iletişim ortamlarında (internet, CD, vb.) gibi işlevlerini sürdürebilir.
Türkiye’de radyo tiyatrosu formatının kaybolmakta (hatta kaybolmuş olması), görselliğin üstün gücü ve değişen ekonomik ve kültürel yapıyla birlikte kitle iletişim araçlarında popüler kültürün egemen olması nedenleriyle açıklanabilir. Değişimler kaçınılmazdır ama kültür ve sanat sözkonusu olduğunda, yokoluşların nedenlerini araştırmak ve eleştirmek de bilimin görevi olmalıdır.
 
Çalışmada “radyo tiyatrosunun” kaybolmasına neden olduğu öne sürülen varsayımlar şöyledir:
 
- 1980’den sonra tüm dünyada değişen ekonomik ve siyasal yapı Türkiye’yi de etkilemiştir ve kitle iletişim araçlarının içeriklerini dönüştürmüştür.
- Kamu hizmeti yayıncılığı yapan TRT Kurumu’nun özerk olmaması ve siyasal iktidarlara bağımlılığı ve kamu hizmeti yayıncılığı işlevini yerine getirmek yerine ticari radyolarla rekabeti tercih etmesi program içeriklerinin değişmesine neden olmuştur.
- Kitle iletişim araçları Türkiye’de özellikle iletişim alanının ticarileşmesinden sonra ana işlevlerini eğlence ağırlıklı olmak üzere dönüştürmüşlerdir.
- Türkiye’de görselliğin izleyiciler açısından çok ön planda olması ve popüler kültürün kitle iletişim araçlarındaki egemenliği dönüştürücü bir etken olmuştur.
 
Tüm bu öne sürülen iddialar, Türkiye’de radyo yayıncılığının geçmişinde kültürel ve sanatsal bir işlevi bulunan ve bir ses ve söz sanatı olan radyo tiyatrosu formatının önemini yitirmesine ve dinleyiciler açısından kaybolmasına yol açmıştır.
 
Araştırmanın Yöntemi:
 
Radyo tiyatrosunun, Türkiye’de radyonun yayına başladığı yıllardan günümüze kadar geçirdiği gelişme, kültürel ve siyasal açıdan o dönemlere ilişkin kaynaklar incelenerek özetlenecektir. Bugün dinleyicilerin gözünde radyo tiyatrosu program formatının nasıl alımlandığı ve radyo dinleyiciliği içinde nasıl bir yer aldığı iki grup açısından karşılaştırılacaktır. 25’er kişiden oluşan iki grupla yapılan görüşmelerde yarı-yapılandırılmış mülakat (görüşme) tekniği kullanılmıştır.
 
1. grup 21-30 yaş arasındaki iletişim fakültesi mezunlarıdır. İletişim fakültesi mezunlarının radyo tiyatrosu formatı ile karşılaşmış ve bu konuda en çok bilgilerinin bulunduğu genç grup olduğu varsayılmıştır. 1. Gruptaki gençler; Türkiye’de çeşitli kentlerdeki 30 ayrı iletişim fakültesinden IPS Vakfı – Bağımsız İletişim Ağı (Bianet)in her yıl iletişim fakültesi mezunları için gerçekleştirilen “Okuldan Haber Odasına” programına katılan gençlerdir.
 
2. grup, 50 yaşın üzerinde ve üniversite mezunlarından oluşmaktadır. 50-84 yaş arasındaki radyo dinleyicileri olan bu grubun Türkiye’nin radyo yayıncılığı konusundaki deneyimlerinin araştırma açısından önemli olduğu varsayılmıştır. Her iki gruba da aynı içerikli yarı-yapılandırılmış sorular yöneltilmiş ve radyo dinleyiciliği açısından radyo tiyatrosu program formatı açısından görüşleri ve deneyimleri araştırılmıştır.
 
Türkiye’de Radyo Tiyatrosu Program Formatının Tarihsel Sürecinin Kısa Öyküsü
 
Radyo yayıncılığı, Türkiye’de 1927 yılında başladı ve diğer ülkelere bakıldığında bunun geç bir tarih olmadığı söylenebilir. Radyo yayıncılığı 1927-1936 yılları arasında, devletin direktifleriyle kurulan ve yönlendirilen bir kurum olan TTTAŞ (Türk Telsiz Telefon Anonim Şirketi)nin yönetimindeydi. Bu dönemde radyo yayıncılığının türler ve çalışanların mesleki deneyimleri açısından çok profesyonelleşmediği görülmektedir. Yayın teknolojisinin kaydetme ve saklama olanakları özellikle ilk yıllarda çok fazla gelişmediğinden yayınlar genellikle canlı olarak gerçekleştiriliyordu.
 
Radyo tiyatrosu formatı, bu tarihlerden önce diğer ülkelerde kullanılmaya başlanmıştı. “It is generally agreed that the first play written for radio was “A Comedy of Danger” by Richard Hughes, which was transmitted on 15 January 1924.” (Tim Crook, Radio Drama, Theory and Practice, Routledge, 1999, s.6.) “However, Lord Asa Briggs, in his formidable history series of the British Broadcasting Corporotion States that 16th February 1923 signified the transmission of extracts of Shakespearian classics such as Julius Caesar, Henry VIII bud Much Ado About Nothing, while the first abridgement for radio of an entire Shakespeare play was Twelfth Night, transmitted on 18 May 1923. (Tim Crook, s.6) Radyo yönetiminin Türkiye’de PTT (Posta-Telgraf-Telefon) kurumuna geçmesinden sonra (1936-1940) yıllarında eğlence programlarının içinde “Monolog”, “Skeç” gibi güldürü ve eğlence yanı ağır basan ve süresi 30 dakikanın altındaki radyofonik oyunlara rastlanmaktadır. İstanbul Radyosu’nda 1938 Ocak ayında 100 dakikalık eğlence ve spor programının 50 dakikası spor, 50 dakikası “skeç” (kısa radyo tiyatroları-güldürü ögesi taşır) (Kocabaşoğlu, 1980, s. 173.)
 
1940 yılında Türkiye Radyolarının yönetimi Matbuat Umum Müdürlüğü’ne verilince radyonun örgütsel yapısı da değişmiştir. 2. Dünya Savaşı nedeniyle, tüm ülkelerde bir haber alma aracı olarak önemi artan radyolar, önce teknolojik olarak güçlendirildiler. Yayın süreleri ve yayın güçleri ve toplu radyo dinleme olanakları arttırıldı. Tüm dünyada radyonun öneminin artmasına paralel olarak Türkiye’de de bu önem artıyordu.
 
1940-1946 yılları arasında devletin radyo yönetiminde etkinliği daha fazla artmıştır. Bu yıllarda, kültür ve sanata ilişkin yayınlar içinde radyo tiyatrosu programlarının oranı da yükselmiştir. 1940-1946 yılları arasında kültür ve sanat yayınları içinde radyo tiyatrosunun oranı yaklaşık %50-%80’dir. (Kocabaşoğlu, 1980, s. 230.) Bu dönemde radyofonik oyunlar (temsiller), radyonun kendi elemanlarınca radyo içinde hazırlanmaktadır. Bu amaçla “Temsil Şefliği” oluşturulmuştur. “Temsil Şefliği”nde çalışanların sayısı 1941-1942 yıllarında 7 kişidir. Bu yıllarda “Konservatuar Tiyatro Okulu”da Ankara Radyosu’nda mikrofon önünde zaman zaman temsiller vermiştir.
 
Radyo yönetimi Matbuat Umum Müdürlüğü’ne geçtikten sonra, tiyatro saati haftada iki güne çıkarılmıştır. Haftada iki gün tiyatro yayınlayabilmek için de telif eserlere ağırlık tanınmıştır.
 
1941 yılının son iki ayı ile 1942 yılının ilk altı aynıda oyun yazarlarından 654 oyun alınmış ve bu oyunlardan 76’sı oynamaya elverişli bulunmuştur. Bu oyunların üzerindeki denetim kayıtlarından bu oyunların bir kısmının bir kaç kez yayınlandığı anlaşılmaktadır. (Kocabaşoğlu, 1980, s. 231.)
 
Bu yıllarda radyo oyunları üzerinde çok sıkı bir denetim vardır. Yazar İ. Hakkı Baltacıoğlu; bu konudaki rahatsızlığını; “üç, dört piyesin (oyunun) bu korkunç vehim yüzünden reddedildi” (İ. Hakkı Baltacıoğlu, “Radyo Programı”, Yeni Adam, s. 502, 10 Ağustos 1944, s.2’den aktaran Kocabaşolu, s. 231.)
 
Bunun nedeni ise şöyle açıklanmaktadır: Radyonun piyesler (radyo tiyatrosu) dışındaki söz programları, radyo yönetimince “mutemet” (güvenilen, itimat edilen) kişilerce hazırlanırken (radyo örgütü içinde çalışan) radyofonik oyunlar profesyonel ya da amatör, radyo dışından yazarlarca kaleme alınmaktadır. Yönetimin, çok değişik düşünce ve siyasal tutumlara sahip olabilecek bu kişilerin “zararlı” etkilerini önlemek amacıyla aşırı titizlik gösterdiği yorumu yapılmaktadır. (a.g.e, s. 232)
 
Bu dönemde çocuklar için program yapan “Radyo Çocuk Kulübü”nden de sözetmek gerekir. Radyo Çocuk Kulübü 12 Şubat 1941’de program yayınlamaya başlamıştır. Radyo Çocuk Kulübü 1941-1944 tarihleri arasında radyo tiyatrosu program türünde o zamanın söyleyişiyle “temsiller” yayınlamışlardır. Bu temsillerin konuları; ulusal nitelikli, ünlü kişilerin yaşamlarını aktaran “temsiller” olduğu gibi, “Pinokyo” gibi uluslararası klasiklerden oluşan dizi (serial) temsillerdir. Üç yıl içinde Radyo Çocuk Kulübü’nde “104” radyo çocuk oyunu yayınlanmıştır. Bunların bir kısmı şiirli, şarkılı, bir masalı anlatan radyo çocuk oyunlarıdır. Yayınlanan radyo çocuk oyunlarının 41 tanesi de dinleyicilerden gelmiştir. (Kocabaşoğlu, 1980, s. 236.)
 
Bu dönemde çocuk yayınlarına çok önem veren devlet yönetimi, 18 Mart 1940’ta Maarif Vekaleti’nde bir komisyon kurmuş, edebiyatçı ve düşünce adamlarının katıldığı bu komisyon, çocuk yayınlarında radyodan nasıl yararlanılacağını araştırmıştır. Komisyon, radyodaki çocuk koroları ve tiyatro programları için “Musiki Muallim Mektebi” ve “Tiyatro Mektebi” öğretmen ve öğrencilerinden yardım istenmesini öngörmüştür.
 
1946-1960 Yılları Arasında Radyo Tiyatrosu
 
Bu zaman diliminde radyo yayıncılığında örgütsel değişiklikler yapılmıştır. 1959 yılına kadar radyo tiyatrosu programlarının sorumluluğu, “Söz-Temsil Yayınları”ndaydı. Bu bölümde çalışanlar radyonun kadrolu (sürekli, maaşlı) çalışan elemanlarından oluşuyordu. Bu bölüm daha çok söz yayınlarının denetimini üstlenmişti. 1959 yılında yapılan değişiklikten sonra, “radyofonik oyunlar” Ankara’da Devlet Tiyatro ve Operası’na, İstanbul’da ise, Şehir Tiyatrosu sanatçılarına hazırlattırılmıştır ve onlar tarafından mikrofona koyulmuştur (rejisi yapılmıştır). Radyonun içindeki “Radyo Temsil Kolu”da 1949’da dağıtılmıştır. O zamana kadar, radyo tiyatrolarının prodüksiyonunda oyuncu olarak Devlet Tiyatrosu oyuncularından yararlanılıyordu. Böyle bir birimin olmaması, bu tür programların üretilmesinde sahipsiz bir alan yaratıyordu. Bu da olumsuz bir durum olarak değerlendirilmektedir.
 
Radyo oyunları bu yıllarda da kültür-sanat yayınları içinde ağırlıklı bir yer tutuyordu. Bu tür yayınların yarısından fazlasını oluşturuyordu. Ancak bu dönemde radyo oyunları, konu, amaç ve içerik açısından yetersiz görülerek eleştirilere uğramıştı. Çok partili yaşama geçildikten sonra, siyasal nedenlerle programların daha sıkı bir biçimde denetlenmesi önemli bir etkendir.
 
Yarışma açılması radyo oyun yazarlarını her dönem özendirmiştir. 1946-1960 yılları arasında yayınlanacak nitelikle oyun bulunmasında güçlük çekilmiştir. Bu yıllarda radyo için oyun yazmak çok sınırlı bir çevreye tanınmış bir olanak olmuştur. 1953 yılında Basın-Yayın Turizm Genel Müdürlüğü’nün TBMM’de görüşülmesi sırasında bir milletvekili “radyoda oynanan bu eserlerin (piyes ve skeçler) çoğunu yazan kimseler oynanan bu eserleri inceleyen komisyondadırlar. Aynı komisyon oyunun yayınlanmasına da izin vermektedir. Oynanabilir (yayınlanabilir) kararı verildikten sonra, eserin kaç liralık ödeme grubuna gireceğine de yine aynı kişiler karar vermektedir”. (TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 9, Toplantı 3, C. 20. 1953. s. 488, (aktaran Kocabaşoğlu, 1980 s. 319.) Ankara Radyoevi Deposu Arşivinde 1949 yılına ait oyun metinleri incelendiğinde 10 oyundan 4’nün radyoda görevli kişilerce, bir tanesinin de görevli bir kişinin yakını tarafından yazıldığı anlaşılmıştır. 1951-1952 yıllarında prodüksiyonu yapılan 14 radyo tiyatrosunun 6’sının yine radyo örgütünde çalışanlarca yazıldığı anlaşılmıştır. (Kocabaşoğlu, 1980 s. 319, 511 nolu dipnot) Bu durum, radyo yönetiminin radyo oyununu bir kazanç kaynağı olarak gördüğü yorumuna yol açmaktadır. Bu yıllarda radyo oyunları üzerinde sıkı bir sansür vardır. Tüm söz yayınları için aşırı kuşkucu bir durum vardı. Bu kuşkucu durum radyo oyunlarında daha da belirgindir. İktidarda bulunan Demokrat Parti yönetiminin siyasal iktidara yöneltilen eleştirilerden rahatsız olması radyo oyunları üzerindeki sansürü de arttırmıştır. En ılımlı eleştiriler bile, radyo oyun metninden çıkarılmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse; bir oyunda yer alan “…. belediyelerde bu sene çok faaliyet var. Taşıt vasıtalarını arttıracaklarmış. Mayıs’ta başlarlarsa, inşallah, Ocak’ta netice alırlar” biçimindeki ılımlı bir söz bile sakıncalı bulunarak metinden çıkarılmıştır. (Ankara Radyoevi Arşivi, 1949 tarih 19 nolu dosyadan aktaran Kocabaşoğlu, s. 319) Bu da siyasal iktidarın tahammülsüzlüğünü göstermektedir.
 
1960-1964 Yılları Arasında Radyo Tiyatrosu
 
Bu yıllarda da radyo tiyatrosu, radyo yayınları içinde önemli yer tutmaktadır. Bu dönemde de kültür-sanat içerikli yayınların yarısını radyo tiyatrosu oluşturmaktadır. Radyo tiyatrosu yayınları; “Perde Arası”, “Mikrofonda Tiyatro”, “Pazar Temsili”, “Sahneden Mikrofona”, “Devamı Yarın Akşam”, “Devamı Yarın Sabah”, “Pazar Tiyatrosu”, “Mikrofon 13” ve “Tatil Tiyatrosu” gibi bir çok program adı altında yapılmıştır. Haftanın çeşitli günlerinde ve günün değişik saatlerinde radyo tiyatrosu yayınlandığı görülmektedir.
 
Radyo tiyatrosuna verilen önem, o yıllarda bu bölümde çalışan görevlilerin, özelliğinden anlaşılmaktadır. Temsil Müşaviri (Tiyatro danışmanı) olarak görev yapan Adalet Ağaoğlu, günümüz Türk edebiyatının önemli ve ünlü isimlerindendir. Adalet Ağaoğlu o yıllarda çeşitli dergilerde tiyatro eleştirmenliği yapıyordu.
 
1960-1964 yılları arasında bu bölümde Mahmut T. Öngören ve Turgut Özakman gibi dramatik metinler ve yapımlar üretme (gerçekleştirme) konusunda bilgi ve deneyim sahibi kişiler yöneticilik yapıyorlardı.
 
1964-1980 Yılları Arasında Radyo Tiyatrosu
 
1964’ten sonra TRT Radyoları’nda radyo tiyatrosu önemini korumuştur.
 
70’li yıllarda “Radyo Tiyatrosu” haftada iki gün yaklaşık bir saat (58’) “Arkası Yarın” Pazar günleri dışında hergün (20’) dakika olarak yayınlanıyordu. Çocuk dinleyicilere yönelik olarak hazırlanan “Çocuk Bahçesi” programları Cumartesi ve Pazar günleri dışında (15’) dakika olarak yayınlanıyordu.
 
1975 ve 1978 yıllarında yapılan bir araştırmaya dayanarak, TRT-1 kanalında yayınlanan oyun sayısı 51’dir. Bu oyunlardan 14’ü Türk yazarların yazdığı eserlerdir. 28’i yabancı eserdir. 9 eser hakkında da bilgi yoktur. İlk kez yayınlanan oyun sayısı 43’tür. Bu da, radyo tiyatrosu için yeni prodüksiyonlar yapıldığını göstermektedir. Bu oyunlardan 30’u roman ve öykülerden uyarlanan radyo tiyatrolarıdır. Aynı yıl 1975’te, TRT-2 kanalında yayınlanan oyun sayısı toplam 91’dir. Bu oyunların 25’i yerli, 66’sı yabancı eserlerden yararlanarak yazılmıştır. Bu dönem TRT’de sanat ve kültüre önem vermis İsmail Cem yönetiminin etkileri sürmektedir.
 
1978 yılında; TRT-1’de yayınlanan radyo tiyatrosu sayısının 100 olduğu ve bunlardan 57’sinin ilk kez yayınlandığı belirtilmektedir. TRT-2’de oyun sayısı 91’den 52’ye düşmüştür.
 
1978’de radyo için yazılan özgün oyun yalnızca 7 tanedir. 45 oyun ise uyarlama olarak üretilmiştir. Bu dönem Türkiye’de milliyetçi cephe hükümetlerinin iktidarda bulunduğu bir dönemdir. Muhafazakar sağcı hükümetler, TRT üzerinde siyasi baskı kurmuş ve kültür ve sanat eserlerini kendi ideolojileri doğrultusunda oluşturacak yöneticileri işbaşına getirmişlerdir. Yönetim kadroları denetim nedeniyle kendilerini baskı altında hissetmişler ya da iktidarla ayın siyasal görüşlerde olduklarından radyo tiyatrolarının içeriklerine karışma ya da düşük sayıda üretim gibi yayın politikaları izlemişlerdir. Aynı yıl çocuklara yönelik “Çocuk Bahçesi” programları da 31’den 27’ye düşmüş  ve hiç bir yerli oyun üretilmemiş, yabancı eserlerden uyarlamalar yapılmıştır. “Arkası Yarın” adlı programlarda da sayı olarak düşüşler görülmektedir. 1978’de radyo için özgün yazılan “Arkası Yarın” sayısı yalnızca 1’dir. TRT-2’de yayınlanan “Arkası Yarın” programlarının prodüksiyonunda da düşüş görülmektedir. 1978 yılında TRT-2’de yayınlanan radyo oyunlarında da özgün yazılmış oyun yoktur. Bu veriler incelendiğinde, radyo tiyatrosu türünde radyo için yazılan özgün eserlerin giderek azaldığı görülmektedir. Daha önce yayınlanmış oyunların tekrar yayınlanma oranı yükselmiştir. Yerli yazarların yazdığı oyunlardan daha çok yabancı eser uyarlamalarının yayınlanması bu alanda özgün eser üretilmediği gerçeğini ortaya koymaktadır. (TRT Radyo Oyunu Üzerine Bir Araştırma, Zafer Nuri Eraslan, Ankara, 1979, s. 4-6)
 
Türkiye’de 70’li yılların ikinci yarısında oyunların sık sık tekrar yayınlandıkları görülmektedir. Tekrar edilen oyunların hangi ölçütlere dayanarak tekrar edildiği anlaşılamamaktadır. Bu konuda yapılan bir araştırmada, oyunların tekrar yayınlanabilmesi için Fransa’da 10 yıl, BBC-4’te 5 yıllık bir sınırlama olduğundan söz edilerek, oyun listelerini hazırlayan komisyonu bu konuda ölçüt getirmesi gerektiği ileri sürülmektedir. TRT radyolarında yayınlanan radyo yayınları için; aynı kanalda yayınlanan oyunların tekrar yayını için 4, bir başka kanalda tekrarı için 3 yıllık bir süre konmasının doğru olacağı belirtilmektedir. (Zafer Nuri Eraslan, 1979, s. 27) Bu eleştirilerin temelinde daha çok sayıda radyo için özgün radyo oyunu yazılmasını gerçekleştirme amacı yatmaktadır. Bu tür tekrar yayınlarda, az emek harcayarak, maddi gelir elde etme çabası olduğu üstü örtük bir biçimde anlatılmaya çalışılmaktadır.
 
1974 yılında M.Lees’in “Üçümüze Bir Dünya” oyunu 1 saatlik “Radyo Tiyatrosu” olarak yayınlanırken uyarlayan yazara 2.205 TL., sanatçılara 2.850 TL. ödenmiştir. Aynı oyun, “Arkası Yarın” formatında daha kısa süreli bölümlere ayrılarak yayınlanmak için tekrar prodüksiyonu yapılınca (oyunun yayındaki süresine göre ödeme yapıldığı için) uygulayıcı yazara 4.815 TL., sanatçılara 6.150 TL. ödenmiştir. (Zafer Nuri Eraslan, 1979, s. 28) Radyo tiyatrosu program formatı, bu tür uygulamalarla kurum içinde çalışanlar, yakınları, tiyatro oyuncuları için küçümsenmeyecek bir gelir kaynağı olmuştur. Tanınmış tiyatro oyuncusu ve yönetmeni Zihni Göktay tiyatro oyuncularının gözünde radyonun yerini şöyle özetlemektedir: “Şu anda olduğu gibi tiyatro hep ekmek parası vermiştir ama köfte parası için o zamanlar radyoya, şu anda da televizyon dizilerine gitmekteyiz. Bu değişmedi.” (Kıvanç Nalça, “Röportaj; Zihni Göktay”, Radyovizyon, TRT Aylık Radyo Dergisi, Ekim 2009, sayı: 4, s. 15)
 
Her dönem, ek gelir kaygısı tiyatro oyuncularının radyo tiyatrolarında görev almalarının önemli bir nedeni olmuştur. Geçmiş yıllarda da sanatçılar bu durumu samimiyetle açıklamışlardır: “Radyo temsillerinde maaşım az olduğu için geçinmeye yardım olsun diye radyo temsillerinde bana da görev verildi.” (Baki Süha Ediboğlu, “Kemal Tözem’in Evinde”, Radyo, C: 4, Sayı: 42, 1 Haziran 1945, s. 13)
 
Oyuncular ve yazarlar için her dönem ek gelir kaynağı olan radyo tiyatrosu, 70’li yıllarda daha önce yapılmış ve yayınlanmış oyunların, bölümlere ayrılıp uzatılarak, daha fazla gelir amacıyla tekrar yayınları kültür-sanat özelliğinin önüne geçmiştir.
 
1980’li yıllar dünyanın siyasal ve ekonomik sistemlerinin büyük değişimler geçirdiği yıllardır. Türkiye’de askeri darbe olmuş, TRT’nin yönetiminde de askerlerin etkisi ve baskısı hissedilmeye başlamıştır. Tüm bunların yanında televizyon yayınları Türkiye’de yaygınlaşmış, televizyon izleyiciliği radyo dinleyiciliğinin önüne geçmeye başlamıştır. (Özden Cankaya, TRT-Bir Kitle İletişim Kurumunun Tarihi, 1927-2000, YKY, s.   )
 
TRT bu yıllarda kamuoyu araştırmaları yaptırmış, radyo dinleyicilerinin özelliklerini ve niteliklerini öğrenmek istemiştir. 1985 yılında yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre, radyo dinleyicilerinin tercihlerine göre; “Arkası Yarın” programları beşinci, “Radyo Tiyatrosu” ise sekizinci sıradadır. Kadınların radyo tiyatrosu programını erkeklere göre daha fazla tercih ettikleri anlaşılmaktadır. (TRT, Türkiye Radyo ve Televizyon Programları Kamuoyu Araştırması, 1985, s. 123)
 
1980-1990 yıllarını kapsayan dönemde TRT İstanbul Radyosu Tiyatro Müdürlüğünde 422 Radyo Tiyatrosu ve Arkası Yarın ile 76 “Çocuk Bahçesi” oyununun prodüksiyonu yapılmıştır. Bu yıllar içinde bazı dönemlerde prodüksiyon sayısı çok düşmüş, örneğin 1986 yılında bu sayı 13’e kadar düşmüştür. Bu durum radyo tiyatrosu formatına yönetimce çok önem verilmediğini göstermesi yanında, televizyon izleyiciliğinin artmış olması biçiminde de yorumlanabilir.
 
Yayınlanan oyunlarda işlenen ana temalar; aşk, cinayet, evlilik, ekonomik sorunları, kuşku, intikam, yabancılaşma, göç ve evden kaçmadır. (Neşe Kars, “Kavram ve İçerik Açısından Radyo Oyunları Değerlendirmesi” Marmara İletişim Dergisi, Nisan 1993, sayı:2, s. 286)
Radyo oyunlarında yoğunlukla işlenen temalar  ‘yaşam’dan alınmaktadır ve       kurulu düzenin korunmasına
yönelik sonuçlar dinleyiciye  mesaj olarak aktarılmaktadır. (a.g.e,s.287)
Bu yıllarda yayınlanan radyo oyunlarında, Türkiye’deki dinleyicilerin geleneksel yapısına uygun olarak ailenin korunması mesajı dikkat çekmektedir . Radyo tiyatrolarında işlenen konulardaki sorunlar, genellikle orta ekenomik ve eğitim düzeyindeki dinleyicinin rahatsız olmayacağı, toplumdaki egemen değerlerle çatışmayan bir biçimde çözülmektedir.

Yazar Can Kapyalı; 1983,1984 yıllarından sonra kamu hizmeti yayıncılığı yapan TRT  Kurumu içinde radyo tiyatrosu bölümüne ilginin azaldığını ifade etmiştir. Nitelikli kültür ve sanat adamlarının artık bu bölümde çalışmalarını sürdürmedikleri görülmektedir. (Can Kapyalı ile 09.07.2009’da yapılan görüşme)
25 yıl TRT İzmir Radyosu tiyatro şubesinde yöneticilik yapan şair Güngör Tekçe, siyasal baskıların yoğun olduğu dönemlerde radyo tiyatrosu programlarının sıkı bir denetime tabi olduğundan yakınmaktadır. ‘Bazı siyasal dönemlerde sözcüklere sansür geldi. Bazen işimden kaçmak istedim. Bazen öyle yasaklamalar oldu ki, sözcüklerin yabancı karşılığı kullanıldı. Yazarlar çok sıkıntı çekti. Zaman zaman soruşturmaya uğramaktan korktular.’ (Güngör Tekçe ile görüşme, 25.05.2010)

Devletin denetimindeki , çok uzun yıllar tekel konumundaki yayın kuruluşunda kuşkucu kontrol geleneği her dönemde görülmektedir. 1939 yılında ünlü öykücü Sadri Ertem’in ‘Kendine Ayı Süsü Veren Adam’ adlı radyo oyunu yayınlandıktan sonra, komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yayına izin verenler hakkında soruşturma açılmıştır. (Serdar Öztürk, ‘Bir Radyo Piyesinin Yarattığı Yankılar’, İletişim Araştırma, 2004-2,s.91-104) Bu tür olaylar, daha sonraki çalışmalar için , gerek yazarlar, gerekse yayın denetimi yapanlar için bir otokontrola yol açmıştır.

1990’lı yıllarda ticari radyoların yaygınlaşmaya başlaması kamu hizmeti yayıncılığı yapan TRT kurumunu etkilemiştir. Kamu hizmeti yayıncılığının gereklerini yerine getirmek yerine, ticari radyolarla yarışmayı, daha çok dinleyiciyi hedeflemiştir. Bu amaç, yayın içeriklerinin bu doğrultuda değiştirilmesi sonucunu doğurmuştur. 1990’larda deregülasyon sürecinde Avrupa ülkelerinde bu konular üzerinde dikkatler yoğunlaşmıştır. Kamusal medya politikaları tartışılmış ve yeni kültürel oluşumlar inceleme konusu olmuştur. (G. Murdock, ‘Citizens, Consumers and Public Culture’, Reappraising Transnational Media, (der.) K.C.Shroder, M.Skovmand, Routledge,London,1992, p.20-40)

Türkiye’de de yasal düzenlemeler yapılmadan yüzlerce ulusal , bölgesel ve yerel radyonun yayına başlaması ve 1994 yılına kadar yayıncılık alanının düzenlenmemesi  yeni kültürel oluşumlara yol açmıştır. Toplumda bireylere dağıtılan görevin de; ‘küresel yapılaşmayı kollayan akıllı birer ‘girişimci’ve iyi birer ‘seyirci-tüketici’ olmak biçiminde gerçekleştiği öne sürülmektedir. (Beybin Kejanlıoğlu, Türkiye’de Medyanın Dönüşümü, İmge Yay. 2004, s.459.
 
GÜNÜMÜZDE RADYO YAYINCILIĞI VE RADYO TİYATROSU
Türkiye’de bugün karasal yayın yapan 35 ulusal, 99 bölgesel ve 944 yerel olmak üzere toplam 1078 radyo kanalı vardır. (www.ratem.org ), (www.rtuk.org). Ticari radyolar kapitalizmin kuralları çerçevesinde daha çok reklam almayı amaçlayan bir yayın politikası izlemektedirler. TRT anayasada özerk olarak belirtilen bir kurum olmasına rağmen, fiilen özerk hale getirilmemiş ve kurumun işleyişini düzenleyen yasa değiştirilmemiştir. TRT siyasal iktidarlara bağlı yapısıyla, hükümetlerin politikalarına paralel yayın politikaları uygulamaktadır. Bu gün TRT kurumunun Radyo-1, Radyo-3, Radyo-4, TRT-FM, TRT-TSR, TRT-Avrupa FM, TRT-Nağme  ve TRT-Türkü olmak üzere ulusal ve ulusaşırı yayınları ve bölge radyoları bulunmaktadır. Bunlardan ikisi yalnızca müzik yayınlamaktadır. Diğerleri de müzik ağırlıklı yayın yapmaktadır. Radyo-1’in eğitim ve kültür programlarına yerverdiği belirtilmektedir.(www.trt.net.tr)

Ticari radyoların yayın akışlarına benzeyen içerikleriyle radyo tiyatrosunun arka planlara itilen bir program türü olduğu rahatlıkla söylenebilir. TRT’nin Radyo-1 yayınlarında , hafta içi günlerde 20 dakikalık ‘Arkası Yarın’programları yayınlanmaktadır. Haftada bir (Çarşamba )gece 21.02’de ‘Radyo Tiyatrosu’ programı yayınlanmaktadır. Haftada bir gece geç saatlerde 01.05’de daha önce yayınlanan oyunlar tekrar yayına konmaktadır. TRT içinde radyo tiyatrosu programları açısından en önemli iki üretim merkezinden biri olan İstanbul Radyosu’nda bir yılı aşkın süredir radyo tiyatrosu prodüksiyonu yapılmadığı ve radyo tiyatrosu stüdyosunun müzik stüdyosu olarak kullanıldığı göz önünde bulundurulursa, kurumun bu program türüne önem vermediği rahatlıkla söylenebilir.

Ticari radyoların yayın akışları incelendiğinde; özellikle İslam dinini ön planda tutarak yayın yapan radyolarda, tiyatronun etkileyici ve inandırıcı özelliğinden yararlanarak radyo tiyatrosu formatının kullanıldığı görülmektedir. Burç-FM ‘Nur Penceresi’ adlı programında ‘Cansuyu Nurağacı’ adlı radyo tiyatrosunda ‘Bediüzzaman (Saidi Nursi)’ın hayatını dramatize biimde yayınlamaktadır. Siyasi kimliği olan bir din adamının hayatının dramatize edilmesi, ideolojik bir yaklaşım olup, bu tür radyoların yayın politikalarıyla ilgilidir. TGRT-FM’de de radyo tiyatrosu türü 2005 yılında başlamıştır. Bu ticari radyoda da tarihi ve İslam dini motifli radyo tiyatroları yayınlanmaktadır. Müzik ağırlıklı yayın yapan radyolarda bu program türüne rastlanmamaktadır. Haber kanalı NTV Radyo, TRT’nin radyo oyunlarını bir süre yayınladıkları ve bu arşiv kayıtlarının NTV-Radyo’ya TRT tarafından ücretsiz verildiği bilinmektedir.

TÜRKİYE’DE RADYO TİYATROSU DİNLEYİCİLİĞİ ÜZERİNE BİR ALAN ARAŞTIRMASI
Türkiye’de radyo program türüyle ilgili yayın politikalarını tarihsel süreç içinde kısaca inceledikten sonra, bugün dinleyiciler açısından durumun ne olduğuna bakmak gerekmektedir. Çalışmanın yöntemini açıklarken belirtildiği gibi 25’er kişiden oluşan iki ayrı grupla yarı-yapılandırılmış görüşme yöntemiyle radyo tiyatrosu dinleyiciliği araştırılmıştır. 1.gruptaki gençler, Türkiye’nin çeşitli kentlerindeki 30 ayrı iletişim fakültesinden IPS Vakfı- Bağımsız İletişim Ağı (Bianet ) tarafından her yıl yapılan bir hafta süreli bir gazetecilik eğitim programına katılan gençlerdir. Her Fakülteden bir mezunun katılabildiği ‘Okuldan Haber Odasına’ programına 2010 yılında 21-30 yaş arası gençler katılmış ve bu gençlerden 25’iyle görüşülebilmiştir. İletişim Fakültesi mezunu gençlerin bu yaş grubu gençler arasında, aldıkları eğitim nedeniyle en fazla bilgi sahibi olacağı varsayılmıştır.
2.grup 50-84 yaş arasında üniversite mezunu kişilerden oluşturulmuştur. Bu grubun da eğitim düzeyleri ve yaşları gereği radyo tiyatrosu konusunda ilgili ve bilgili oldukları varsayılmıştır. Konuyla diğer dinleyicilere göre daha bilgili ve deneyim yaşadığı düşünülen her iki grubun bir değerlendirme yapmak açısından uygun olduğu düşünülmektedir.

RADYO TİYATROSU DİNLİYORLAR MI ?
İletişim Fakültesi mezunlarının (Young Group) 22’si radyo tiyatrosu dinlemediklerini, 3’ü de arasıra dinlediğini belirtmiştir. Aynı soru yaşlı gruba (Old Group)yöneltildiğinde; 20 kişi artık radyo tiyatrosu dinlemediklerini, 22si rasıra dinlediğini, 3’ü de hala dinlediğini söylemişlerdir. Yaşlı grubun çok az bir oranda da olsa radyo tiyatrosu dinleme alışkanlığı olduğu anlaşılmaktadır.
İletişim Fakültesi mezunlarının program türleri konusunda en ilgili ve bilgili grup olduğu düşünülürse, Türkiye’de iletişim eğitimi almayan gençler için daha olumsuz sonuçların çıkacağı rahatlıkla iddia edilebilir.

EN SON NE ZAMAN RADYO TİYATROSU  DİNLEMİŞLER ? HERHANGİ BİR OYUNUN ADINI HATIRLIYORLAR MI ?
Genç gruptan arasıra radyo tiyatrosu dinlediğini söyleyenlerden biri iki ay önce, diğer ikisi de yaklaşık on yıl önce dinlediklerini belirtmişlerdir. Dinledikleri radyo tiyatrosunun adını hatırlayan olmamıştır.
Yaşlı grup, çoğunlukla son 10-20 yıl öncesi dönemde radyo tiyatrosu dinlediklerini söylemişlerdir. 5 kişi 20-30 yıl önce, 2 kişi de en son 30-40 yıl önce radyo tiyatrosu dinlediklerini belirtmişlerdir.
50 yaş üstü gruptan yalnızca 5 kişi dinledikleri radyo tiyatrolarından herhangi birinin adını  ya da yazarını hatırlayabilmişlerdir. O-4-‘Bülbülü Öldürmek’, O-8-‘Yaz Yağmuru’, O-14-‘İnce Mehmet’, O-21- oyunun adını değil, bir Fransız yazarının oyunu olduğunu hatırlayabilmiştir. O-24 ise; ‘Çocuk Bahçesi’ programında dinlediği bir oyunun konusunu ayrıntılarıyla hatırlamaktadır. Bu sonuçlar, 50 yaş üstü grubun, düşük bir oran da olsa, geçmişte dinlediklerini hatırladıklarını ve bu programların kendilerinde iz bıraktığını göstermektedir.

TELEVİZYON DİZİLERİNİN RADYO TİYATROSU YERİNE GEÇTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORLAR MI ? NEDEN
TV izleyiciliği Türkiye’de 1980’li yıllarda iyice yaygınlaşmıştır. 1990’lı yıllarda özel TV kanallarının yayına başlaması, teknolojideki gelişmeler, kablolu ve uydu yayıncılığının gelişmesiyle izleyici sayısını umulanın üstünde arttırmıştır.TV dizilerine gösterilen ilginin radyo tiyatrosu dinleyiciliğini etkilediği düşünülerek, her iki gruba da bu konuda sorular yöneltilmiş ve nedenleri araştırılmıştır. İletişim fakültesi mezunlarının yaklaşık 4/5’i TV dizisi izlemektedirler. Bu gruptaki 5 kişi hiç TV dizisi izlememektedir.
TV dizilerinin radyo tiyatrosu türünün yerine geçip geçmediğini ise şöyle yorumlamışlardır: 9 kişi radyo tiyatrosunun yerine geçtiğini, 9’u ise farklı türler olduğunu belirtmişlerdir. 7 genç iletişimci bu konuda bir düşünceleri olmadığını belirtmişlerdir.
TV dizilerinin radyo tiyatrosunun yerine geçtiğini düşünenler nedenlerini şöyle açıklamışlardır:
Y-1-‘Çünkü, TV dizilerinin dili daha basittir. Dinlemek özveri istiyor. Görsellikle desteklenen diziler daha çok izleniyor. Biraz da toplumun yapısı ve kültür düzeyi ile ilgili.’
Y-12-‘TV öncesi kuşağın entellektüel duruşu ve toplumsallığı televizyonla  birlikte çok değişti. Radyo tiyatrosunu annemden duymuştum. Anneannemin Shakespear eserlerini biliyor olmasını radyo  tiyatrosu dinlemesine bağlardı. TV dizilerindeki görsellik radyo tiyatrosunun yerine geçti.
TV dizilerinin daha yaygın izlenmesinin kolay olduğunu ileri sürenler, radyo tiyatrosunu hayal gücüne ufuklar açan bir tür olarak görmektedirler. Radyo tiyatrosunun dinleyiciyi daha yaratıcı kıldığını öne sürenler de vardır.
TV dizilerinin radyo tiyatrosunun yerine geçmediğini belirtenler düşüncelerini şöyle ifade etmişlerdir:
Y-7- ‘Radyo tiyatrosu TV dizisinin yerine geçmemiştir. Çünkü, her ikisi de farklı türler. Radyo tiyatrosunun daha zor olduğunu düşünüyorum. Görüntü olmadan bir şey anlatmak daha zor.’
Y-8- Düşünmüyorum. Radyo tiyatrosu, dizilerden farklı olarak dinleyicisinin hayal gücüne dayanmaktadır. Böylelikle her dinleyici kafasında farklı bir durum yaratır. En önemli özelliği de budur.’
Y-19- TV dizileri radyo tiyatrosunun yerine geçmemiştir. TV dizileri popüler kültür ürünüdür.’
50 yaş üstü üniversite grubun büyük çoğunluğu (13) kişi haftada 2-3 kez TV dizisi izlemektedirler. Bu gruptan 7 kişi ise hergün TV dizisi izlediklerini söylemişlerdir. 3’ü arasıra, 1 kişi de haftada bir izlemekte, 1 kişi ise hiç izlemediğini ifade etmektedir. Bu durum 50 yaş üstü grubun azımsanmayacak oranda TV dizisi izleme alışkanlıkları olduğunu düşündürmektedir.
Görüşülenlerden 16’sı televizyon dizilerinin radyo tiyatrosunun yerine geçtiğini düşündüklerini belirtmişlerdir. Nedenlerini ise şöyle açıklamışlardır:
O-5-‘TV dizileri drama izleme alışkanlığını karşıladığı için radyo tiyatrosunun yerine geçmiştir.’
O-8- ‘Hikaye dinleme ihtiyaçlarını TV dizisi izleyerek gideriyorlar. TV dizilerinde olayları takip ediyorlar. Bu da onlara yetiyor. Radyo tiyatrosunu unuttular diye düşünüyorum.’
TV dizilerinin radyo tiyatrosunun yerine geçtiğini düşünenler bu durumu görselliğin çekiciliğine bağlıyorlar.
O-22- ‘Görsellik önemli. Artık gözümüz aklımız.’ diyerek düşüncesini ifade etmiştir.
Görselliğin kendisi için neden önemli olduğunu, görüşülenlerden birisi şöyle açıklamıştır:
O-23-’Görsellik öne geliyor. Mesela Aşk-ı Memnu dizisini şık elbiseler, güzel ve yakışıklı oyuncular için izledim. Farklı eşyalar, farlı manzaralar. Yaşadığım kentte deniz yok. Bir de deniz görmek için izliyorum.’
Televizyonun görsellik özelliği nedeniyle cazip bir iletişim aracı olduğu görüşü 50 yaş üstü grupta ağırlık kazanmıştır.
O-18- ‘TV dizileri görsel zenginliği nedeniyle radyo tiyatrosunun yerine geçmiştir. Artık radyo tiyatrosu dinlenmiyor. ‘
Bu görüşü benimsemeyenler, radyo tiyatrosunun televizyon dizilerinden farklı olarak dinleyenlerin hayal dünyasını zenginleştirdiğini savunmaktadırlar.
O-1-‘Radyo tiyatrosunu dinlerken olayı yaşamış gibi olurum. Kendimi radyo tiyatrosunda olaya katılmış gibi hissediyorum.’
Hayal etme ve radyo oyununa katılma hissinin yoğunluğunu görüşülen bir kişi de şöyle açıklamıştır:
O-9- ‘Radyo tiyatrosunda insan oyuncuların seslerine göre kişileri hayal edebiliyor. TV dizisi hayal etme fırsatı vermiyor. TV dizisi beni yönlendiriyor.’
Konuyu edebiyat uyarlamaları açısından irdeleyen bir kişinin ise görüşleri şöyledir:
O-13- ‘Radyo tiyatrosunda dünya edebiyatından yazarlara yer verilirdi. Uyarlamalar edebiyat eseri bozulmadan yapılıyor. Radyo tiyatrosu dinlerken önceden okuduğum kitapları hatırlıyorum. TV dizilerinin reklam araları beni rahatsız ediyor. ‘
Bir başka görüşülen ise, konuyu dinleme kolaylığı açısından irdelemektedir:
O-‘Radyo her yerde dinlenir. Tv izlemek için ekran karşısına geçilir. Araca bağlı olmak bu’
RADYO TİYATROSUNUN EDEBİYAT VE SANATLA İLİŞKİSİNİ NASIL DEĞERLENDİRİYORLAR? TV DİZİLERİNDE BU AÇIDAN FARKLILIKLAR BULUYORLAR MI?
Genç iletişim mezunları grubu bu soruya değişik açılardan yaklaşmışlardır:
Y-9-‘Edebiyat insanın hayal dünyasını zenginleştirir. Romanlardaki olay ve kişileri zihnimizde canlandırırız. Radyo tiyatrosu romana daha yakındır.’
Y-13-‘Ülkemizdeki TV dizilerinin sanat kaygısı yok. Romanlardan yola çıkan diziler bile, edebi eserin içeriğini boşaltıyorlar.’
Bir başka görüşülen ise amaç açısından değerlendirme yapmıştır.
Y-17-‘Radyo tiyatrosunun edebiyat ve sanatla ilişkisi var. İki türün aynı amaçlı olmadığını düşünüyorum. TV dizileri genellikle eğlendirme amaçlı.Radyo tiyatrosunun kültürel mesaj taşıdığını düşünüyorum.’
Y-20- ‘Görsellik edebiyat birikimi gerektirmiyor. Televizyonu herkes izleyebilir. Radyo tiyatrosu dikkat gerektiriyor ve dinleyicilerin zevk alabilmesi için bir edebiyat birikimi gerekiyor.’
Görüşmecilerin hemen tümüne yakını, televizyon dizilerinin reyting amaçlı yapıldığını ve genellikle sanat ve edebiyat kaygısı taşımadığını düşündüklerini belirtmişlerdir. Bu gen
Ç grup radyo tiyatrosu dinlemedikleri halde, kendilerinden önceki kuşaktan edindikleri bilgiler ve radyonun özellikleri nedeniyle, bu program türünün sanat ve edebiyatla daha ilgili olduğunu düşünmektedirler.
50 yaş üstü grup bu konudaki düşüncelerini daha net bir şekilde açıklamaktadırlar: Bir görüşülen hariç, radyo tiyatrosunun bir program türü olarak , edebiyat ve sanat açısından , TV dizisine göre daha değerli olduğunu düşünmektedirler. Özellikle edebiyat eserlerinden yapılan uyarlamalarda, radyo tiyatrosunda eserin özüne daha sadık kalındığı vurgulanmaktadır. Televizyon dizilerinde ise, Türkiye’de özellikle günümüze uyarlanan edebiyat eserlerinde eserin özüne sadık kalmama durumu eleştirilmektedir.
O-9-‘Radyo tiyatrosunun edebiyat ve sanatla ilişkisi sinemaya göre zayıf ama, televizyona dizilerine göre daha değerli.’
O-24- ‘Radyo tiyatrosu tiyatro sanatına daha yakındı. Dünya ve Türk edebiyatının ünlü eserlerini aslına sadık olarak radyo tiyatrosunda dinlemiştim. TV dizileri görselliği ön plana çıkarıyor.’
Radyo tiyatrosunun sanatsal değerini ses unsuruyla açıklayanlar da olmuştur:
O-8- ‘Radyo tiyatrosu edebiyatla yakından ilişkilidir. Çünkü söz sanatı ve aynı zamanda bir ses sanatı.’
O-25-‘Oyuncular tiyatrocuydu. Özellikle sesin kullanılması konusunda sanat değeri vardı.’
O-5-‘Radyo tiyatrosu kendine özgü bir tür. Bir tür roman okuma gibi, romandan alınacak keyfin karşılığı olarak düşünüyorum.’
Sanata katılım açısından radyo tiyatrosunu değerli bulan bir görüşülen düşüncelerini şöyle ifade etmektedir:
O-14- ‘Radyo tiyatrosunda dinlediğinizi kendi hayalinizde canlandırıyorsunuz. Bir deniz kenarı varsa bu sizin deniz kenarınız. Televizyon dizisinde gördüğünüz deniz kenarı, tüm izleyiciler için seçilmiş bir deniz kenarı. Bu deniz kenarına sizin katkınız yok.’

RADYO TİYATROSU BİR TÜR OLARAK GELECEKTE VARLIĞINI SÜRDÜRECEK Mİ ? NEDEN ?
Bu soruyu genç iletişimci gruptan 16 kişi olumsuz yanıtlamıştır.
Y-7- ‘Artık radyonun sadece müzik dinlemek amaçlı kullanıldığını görüyorum.’
Y-8- ‘Radyo tiyatrosu gelecekte varlığını sürdürmez. Radyoların ticari kaygıları buna engel.’
Y-17-‘Radyo tiyatrosu prodüksiyonu yapacak kimse kalmayacağı için radyolar radyo tiyatrosu yapamıyacak.’
Y-21- Gelecekte varlığını sürdürse de dinleyeni olmaz. Türkiye’de gelecekte dinleyen kuşak olmayacak. Radyolar radyo tiyatrosu üretmek istese de radyo tiyatrosu yazarı kalır mı ? ‘
Y-5-‘Televizyon görsel açıdan insanların daha fazla dikkatini çekiyor ve giderek insanların radyoya ilgisi azalıyor.’
50 yaş üstü grup bu soruya büyük çoğunlukla olumsuz yanıt vermiştir. 4 kişi hariç, radyo tiyatrosunun Türkiye’de gelecekte varlığını sürdüremiyeceğini belirtmişlerdir.
O-6-‘Gelecekte tiyatronun bile varlığını sürdürmesini zor görüyorum. Görsel anlatım daha çarpıcı ve etkili. Tiyatronun görselliği bile yetmiyor. Teknoloji de işin içine girdi.’
O-9-‘Evde radyo dinlenmiyor artık. Evimde 3 TV alıcısı var. Radyo yok. Radyo tiyatrosu yayınlandığını sanmıyorum.’
O-11- ‘Bu kültür meselesi. Toplumumuz bu türü devam ettiremez. Ona değer veren bir kültür politikası olursa devam eder.’
O-25-‘Popüler kültürün görselliği öne çıkaran örnekleri bu türün yaşamasına izin vermez.’
Radyo tiyatrosu formatının devam edeceğini düşünenler, ancak belli koşulların varlığı halinde soruyu olumlu yanıtlamışlardır:
O-19-‘Evet, varlığını sürdürür ama, edebiyat,sanat, sosyoloji ve psikoloji birikimi olan nitelikli yöneticiler radyo yöneticisi olurlarsa.’
O-15-‘Edebi ve sanat değeri olmayan TV dizilerinden bıkanlar radyo tiyatrosu dinlemek isteyebilir.’
Her iki grup ta büyük çoğunlukla gelecekte radyo tiyatrosunun varlığını sürdürmeyeceğini düşünmektedirler. Teknolojik gelişme, kültürel politikalar, görselliğin etkinliği bu türün geçmişte olduğu gibi vazgeçilmez oluşunu engellemektedir.

RADYO TİYATROSU YAZARLARINDAN HATIRLADIKLARI VAR MI?
Genç iletişimciler grubundan hiç kimse bir radyo tiyatrosu yazarı adı hatırlayamamıştır.
Y-22-‘Ortaokulda dinlediğim ‘Yıldızlara Bakmak’ adlı oyunu hatırlıyorum, ama yazarını bilmiyorum. Bu oyundan sonra radyo tiyatrosu ilgimi çekmişti.’ Etkilendiği oyunun adını hatırlayamayan genç, iletişim fakültesi mezunları grubu içinde oyun adı hatırlayan tek kişidir.
50 yaş üzerindeki gruptan beş kişi birden çok yazar adı sayabilmiştir. Hatırlanan yazar adlarının bir kısmı, tanınmış yazar ve radyo tiyatrosu yazarlarının adlarıdır. Bazı adlar ise değişik türlerde program yapan prodüktörlerin adlarıdır.

RADYO TİYATROSU İLE İLGİLİ PRODÜKTÖR, OYUNCU VE EFEKTÖR ADLARI BİLİYORLAR MI?
Genç iletişim mezunu gruptan hiç kimse bu konuda tek bir ad bile hatırlamamakta ve bilmemektedirler.
50 yaş  üzerindeki grupta bulunanlardan 20 kişi doğru ve net bir bir biçimde oyuncu, yönetmen ve efektör adı söyleyebilmiştir. Özellikle radyo tiyatrosunda oynayan tiyatro sanatçılarının adlarını saymışlar, her biri en az 3-4 oyuncunun adını bilmiştir. Bu hatırlanan adlar, Türkiye’de radyo tiyatrosuna sesleriyle imza atmış ünlü tiyatro sanatçılarıdır.Yönetmen ve efektör adlarının da bilinmesi, radyo tiyatrosu dinleyerek büyüyen kuşağın bu türden ne kadar etkilendiğini açıklamaktadır. 80’li yıllardan sonra bu kuşak tarafından da tercih edilmeyen bu program formatı onların belleklerinde kalıcı iz bırakmıştır. Genç iletişimci grup, bu alanda eğitim aldıkları halde, bu türe ilişkin hiçbir iz taşımamaktadırlar.

SONUÇ
Türkiye’de özellikle 1980’li yıllardan sonra radyo tiyatrosu formatına dinleyici ilgisinin azaldığı, radyolarda bu türün prodüksiyonunun önemini yitirdiği, radyo tiyatrosunun hem kısa tarihinden, hem de yapılan alan araştırmasının sonuçlarından anlaşılmaktadır.

Radyo oyununun Türkiye’deki kısa tarihinde ünlü romancı, öykücü ve şairlerin radyo oyunu yazdıkları dönemde bu türün değer kazandığı görülmektedir.

1980’lerden sonra Türkiye’de ticari radyo ve televizyonların yayına başlamasından sonra, reklam alma yarışı ve ticari kaygılar eğlence ağırlıklı yayınların yaygınlık kazanmasına neden olmuştur. Kapitalizmin daha  çok tüketmek üzerine kurulu sistemi, dinleyiciye edebiyat zevki aşılayan radyo tiyatrosu formatını da tüketen başlıca etkenlerden biri olmuştur. Neil Postman’ın da belirttiği gibi, televizyonun kültürü şekillendirdiği mi, yoksa yalnızca yansıttığı mı sorusu ilginçliğini kaybetmiştir. Çünkü televizyon zamanla bizim kültürümüz haline gelmiştir. Televizyon kültürümüzü yapısal bir değişime uğratmış ve toplumu kapsayan bir gösteri sahnesi yaratmıştır.  Türkiye’de televizyon dizileri ünlü edebiyat eserlerinin uyarlamalarını yaparak saygınlık kazanmaya çalışsalar da, edebi değeri göz ardı edilerek yapılan prodüksiyonlarla içleri boşaltılmaktadır. Radyo tiyatrosunun altın yıllarında olduğu gibi,edebi değeri muhafaza edilen radyo tiyatrosu programlarından çok farklılar.
Radyo oyun yazarlarına ödenen telif ücretlerinin azlığı da bu türün kaybolmakta oluşunda önemli etkendir. Türkiye’de televizyon dizi yazarlarına radyo tiyatrosu yazarlarına ödenen ücretin 3-5 kat fazlası ödenmektedir. Bu durum da yayın kurumlarının politikalarının bir sonucudur.

Kamu hizmeti yayıncılığı yapmakta olan TRT kurumu ticari kanallarla bir yarış içindedir. Farklı bir yayıncılık politikası yerine, ticari kanalların ölçüleri içinde ‘en çok izlenen’ yayın kurumu olmayı amaçlamıştır. Bunun sonucu olarak, kurum, eğitim, kültür ve sanat ağırlıklı yayın amacından uzaklaşmıştır. TRT kurumunun özerk olmaması siyasi iktidarlara bağımlı,gündelik politikalar içinde kalmasına yol açmıştır. Oysa, nitelikli prodüksiyonlar yapıldığında radyo tiyatrosu programları ilgiyle izlenebilir. 2004 yılında Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un romanından uyarlanan ‘Benim Adım Kırmızı’ son dönemin en ilgi çeken oyunlarından biri olmuştur.
İletişim Fakültelerinin ders programlarında radyo tiyatrosu konusuna yeterli önemin verilmemesi bu program türünün unutulmasında etkanlarden biridir.

Yeni medyanın, radyo tiyatrosunun Türkiye’de yeniden canlandırılmasında önemli bir alan olacağı düşünülebilir. İnternet, cep telefonları, MP3 üzerinden dinleme, CD kayıtları bu program türünün yaşatılması için yeni ortamlardır. Türkiye’de bu konudaki en önemli ve belki de tek örnek radyo tiyatrosu konusundaki ‘Dramafon’ dergisi ve aynı adlı (www.dramafon.com.tr) web sitesidir.

Edebiyat ve sanat insanları anlamayı ve dünyayı daha yaşanır ve anlamlı kıldığı için edebiyat ve sanatla ilgili tüm mirasın özenle korunması ve yaşatılması üzerinde düşünülmelidir.
 
- Bu proje Galatasaray Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Fonu tarafından desteklenmiştir.

KAYNAKÇA
-Uygur  Kocabaşoğlu, Şirket Telsizinden Devlet Radyosuna,Anakara Üniversitesi Siyasal bilgiler Fakültesi Yayınları, no:442,Ankara,1980.
 
-Tim Crook, Radio Drama, Theory and Practice,Routledge,1999.
 
-Zafer Nuri Eraslan,TRT, Radyo Oyunu Üzerine Bir Araştırma,Ankara,1979.
 
-Kıvanç Nalça, ‘Röportaj: Zihni Göktay’, Radyovizyon, TRT Aylık Radyo Dergisi, Ekim 2009,sayı:4
 
-Baki Süha Ediboğlu, ‘Kemal Tözem’in Evinde’,Radyo, Cilt:4,sayı:42,Haziran,1945.
 
-Özden Cankaya, TRT, Bir Kitle İletişim Kurumunun Tarihi (1927-2000), YKY,2003.
 
-TRT, Türkiye Radyo ve Televizyon Programları Kamuoyu Araştırması,1985.
 
-Neşe Kars, ‘Kavram ve İçerik Açısından Radyo Oyunları Değerlendirmesi’, Marmara İletişim Dergisi, Nisan 1993, sayı:2.
 
-Serdar Öztürk, ‘Bir Radyo Piyesinin Yarattığı Yankılar’, İletişim Araştırma, 2004-2.
 
-Beybin Kejanlıoğlu, Türkiye’de Medyanın Dönüşümü’,İmge Yay.,2004.
 
-Neil Postman, Amusing Ourselves to Death, Penguin Books,1985.
 
-Raymond Williams, Television, Technology and Cultural Form, 1990.
 
-John Fiske, Television Culture, Routledge, 1989.
 
-Guy Starkey, Radio in Context, Palgrave Macmillan, NewYork,2004.
 
-G.Murdock,’Citizens, Consumers and Public Culture, Media Cultures, Reappraising Trasnational Media, , (der) K.C.Shroder, M. Skovmand, Routledge, London,1992.
 
DERGİLER
-TRT Radyovizyon, Haziran,Temmuz,Ağustos, Eylül,Ekim, Kasım, Aralık 2009. Ocak,Şubat,Mart,Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz 2010 sayıları.
 
- 1943-1949 yılları Radyo Dergisi.

GÖRÜŞMELER
-Güngör Tekçe
-Can Kapyalı
-Abdülkadir Günyaz
-Kıvanç Nalça
-Erhan Mesudoğlu